İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

16 Ocak 2014 Perşembe

Kavaklıca




Çocukluğum


Duygularımın masumiyetine hiçbir kötü kalbin değmediği zamanlardı...
 Her şeyin en saf hali...
Anneden öte ne olunabilir dense anneannem diyebildiğim zamanlar...


Bir bisküvinin bir çikletin bize lüks sayıldığı, şimdilerin organik gıda denildiği besinlerle beslendiğimiz zamanlar... Kuzinenin gözünden çıkan sıcacık ekmeğin içinde eriyen tereyağ yaş pastamız,
süzme yoğurdun üzerinde gezen pekmez pudingimizdi bizim...
 Uçsuz bucaksız tepelerimiz vardı. 
Bütün bir günü bir suyun pınarının ana kaynağına ulaşmak için saatlerce çocuk aklıyla yürüyüp 
akşamında sise dumana karışıp eve döndüğümüz. 
Yağmur dolu yağdı mı bizden mutlusu olmazdı çinko da yağmurun sesi ile uyumak 
uzaktaki annenin ninnisi gibiydi... 
Uçurtmalarımız vardı; suyunda alabalık tuttuğumuz derelerimiz... 
Teknolojiden bihaber bir gaz lambası ile ananeden dinlediğimiz hikayelerimize eşlik eden TRT radyomuz vardı... 

Eski yayla derdik yıkık dökük harabe evlerin olduğu taş birikintilerine oturur düşünürdük 
acaba buralarda kimler yasadı diye... 
Şimdi bizim evimizin kapısında da bir kilit
 acaba önünden gecen diyor mudur. 
burada çocuklar ne mutlu yaşamış diye...


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder