İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

22 Nisan 2015 Çarşamba

delice



Hande Altaylı'nın dördüncü kitabı Delice, daha önce okuduğum Kahperengi kitabı tadında bir kitaptı.

Görece kasabasına bağlı Çakalağzı Köyü- Kuzey Ege'de geçmekte olan hikaye, köyün deli fişeği, doğduğunda yaşanan tüm doğa üstü olayları bile kendisinin doğuma bağlayan köy halkının hiç sevmediği Meryem'in hikayesi.
Meryem anne babası da dahil olmak üzere köyde iki kişi dışında kimseyi sevmedi. Biri sevdalısı olduğu Aliço diğeri köy de bakkal işleten Nurdan ablası. Köyün ileri gelenlerinden iki erkek çocuğu babası Osman Efendi büyük oğlu Salih'i evlendirmiş ama küçük oğlu Kazım aklı geri bir insan olduğu için kimseyle evlendirememişti. Kazım'ın sadece aklı geri değildi aynı zamanda vücut gelişimi de bozuktu.
Kazım'ın isteği ise erkek adam olmaktı. Bu yüzden her erkek gibi sabah işe gidiyorum diyerek çıkıyor, iki saat boyunca üç tur atmak kaydı ile köy yolunu bir ileri bir geri arşınlıyordu. Sadece sabahla kalmayıp öğlen ve akşam da aynı yürüyüşleri tamamlıyordu. Kar kış, soğuk ayaz, yaz sıcak demeden her gün sürdürüyordu bu yürüyüşlerini. Meryem'i de yürürken görüp sevdalanmıştı. Onu her gördüğünde ağzı açık ayran budalası gibi kalır üzerine de Meryem'den bir araba dayak yerdi.
Osman Efendi bir gün çıkagelip çocukluğundan itibaren babasından bir oyuncak dahi istemeyen oğlu Kazım'a seni Meryem'le evlendireyim mi diye sorduktan sonra başladı bütün hikaye...
Meryem ortalığı ayağa kaldırsa da babası zaten kimsenin istemeye yeltenmeyeceği kızını verdi Osman Efendi'nin sakat oğluna.
Hovarda Aliço sadece seyretti. O seyretti Meryem sövdü. O seyretti Meryem Nurdan ablasına ağladı. O seyretti Meryem tekrar sövdü. İstemeye istemeye vardı Kazıma...

"İnsanın yapmadan duramayacağı hatalar vardı. Tıpkı sevmeden duramayacağı insanlar gibi. Bizi biz yapan şeylerdi bunlar. Meryem'i Meryem yapan da Aliço'yu hayatının hatası olarak seçmesiydi."



21 Nisan 2015 Salı

Güneş Çavması




Güneş Çavması


Güneş Çavması sıcacık bir dostluğun Ankara'dan Foçaya uzanan hikayesi idi. Hikaye okuyucusunu içine o kadar çok çekiyor ki oturup dostluklarınızı, 
ölüme karşı hayatta duruşunuzu, insanın evladına bile olan önyargısını acımasızlığını, 
sağlıklı bir birey olarak hayatta durmanın aslında ne kadar kolay olduğunu ama biz insanların hırsları uğruna nasıl zor yollara koşar adım gittiğimizi ayrı ayrı karakterlerin hayat hikayeleri ile sorgulamaya başlıyorsunuz. 
Sonra bir bakıyorsunuz sanki bu karakterlerin hepsi 40 yıllık dostunuz olmuş ve kitap bitiminde her gece onları özler halde buluyorsunuz kendinizi.
Ben şanslı bir okurdum ki kitabı tam da 2. kitabın çıkmasına yakın okumuştum. Şimdi Mecnun, Handan, Yannis, Rafet Abla, Aysel, Uğur'la sıcacık yolculuğuma devam ediyorum. Bir de kitabı okurken müzik kültürünüz değişime uğruyor ve farkında olmadan bir bakıyorsunuz Güneş Çavması adlı müzik listesi oluşturuvermişsiniz müzik playerınızda...

İki kitapta bahsedilen tüm müzikleri severek dinledim ve benim için en etkili olanını sizlerle de paylaşmak istedim.