İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

28 Haziran 2017 Çarşamba

Sinop


Açık havada yoga yapmakla kalmayıp tüm ekip yoga yapmak yeni yerler keşfetmek adına kendini yakın civardaki köy yollarına vurmuştuk. Haliyle eve döndüğümde kendimi direk yatağa atıp uyumak istemiştim. Öyle de oldu.

Uyandığımda telefonumda bir sürü mesaj ve arama. 
Şöyle diyordu eşim: "Yanına pijama ve bir yedek çamaşır al akşam 18:00 da geliyorum çıkacağız."

Uyku sersemi benim yerimde bir başkası olsa birine birşey mi oldu diye düşünürdü ama bizde o ufak şehirden kaçışlar böyle geliştiği için sadece nereye gidiyoruz diye sorabildim:)

19:00 da Ordu'dan yola çıkıp yolda bir kahve molası verdikten sonra 23:00 da Sinop'ta otel odamızdaydık. Karanlık olmasına rağmen denizin sesi insana huzur veriyordu.
Gittiğim her yerde yaşadığım gibi sabah karşılaşacağım manzaranın heyecanıyla uykuya daldım.
Öyle de oldu mis gibi uçsuz bucaksız bir deniz manzarası bize günaydın deyiverdi.



Kahvaltımızı otelde yaptıktan sonra hemen merkezin yolunu tuttuk.
Bu arada bu bizim ikinci kez Sinop'a gelişimizdi.
İlkinde merkezde bir otelde kalmıştık bu defa merkeze uzak bir yerde.
O nedenle siz eğer araçsız gidecekseniz merkezdeki otellerden birini tercih ederseniz kale, tarihi cezaevini ve sahil şeridini daha kolay vakit kaybetmeden gezebilirsiniz.

Bizim ilk durağımız Uğur Mumcu meydanındaki Kale Altı Çay Bahçesi'nde denize karşı kahve içmek oldu.
Oradan yine şehir merkezinde yürüme mesafesinde olan Sinop Tarihi Cezaevi'ni gezmek için yola koyulduk. Yol üzerinde bana Sinop'un hissettirdiği şeyi tek kelime ile özetlesem sanırım miskin derdim. Her mağaza önünde bir köpek uyuyor ve sokakta o kadar az insan var ki o nedenle gezerken ne kadar sakin sessiz ve miskin bir şehir Sinop dedim.




Üç yıl önce geldiğimizde cezaevinde görmediğimiz şeylerle karşılaştık. Bu defa Sebahattin Ali'nin koğuşunun hemen karşısındaki bölüme projeksiyon ile Sebahattin Ali görüntüleri verilmiş ve müzikleri bütün hapisanenin koridorlarında yankılanıyordu. Bir de birçok diziye ev sahipliği yapan cezaevinin dizi seti olarak kullanılmış bölümlerini artık parmaklıklar ardından değil de direk camlarla çevrilip bölümlenmiş bir şekilde gezebiliyorsunuz. Sadece bunlarla kalmayıp, çocuk ıslah evi, kadınlar koğuşu,  metrelerce yükseklikte tarihe tanıklık eden taş surlar, gözetleme kuleleri, tarihe meydan okuyan demir kapılar ve en ürpertici olanı zindanı görüp, avlusunda volta atıp o havayı solumadan Sinop'tan ayrılmanızı istemem.

Evliya Çelebi güzel üslubuyla cezaevini şöyle anlatıyor: "Büyük ve korkunç bir kaledir. 300 demir kapısı, dev gibi gardiyanları, kolları demir parmaklıklara bağlı ve her birinin bıyığınından 10 adam asılır nice azılı mahkumları vardır. Burçlarında gardiyanlar ejderha gibi dolaşır. Tanrı korusun, oradan mahkum kaçırtmak değil, kuş bile uçurtmazlar."

Biz cezaevinden yoğun bir duygu seli ve tüylerimiz ürpererek ayrıldık.

Acıkmıştık ve direk kendimizi sahilde Baraka Cafe'ye atıp güzel bir pizza ziyafeti çektik.
daha sonra yoğun tavsiyeler üzerine Tarihi Şen Pastanesinde Prenses yiyip rotamızı daha önce gittiğimiz de de vurulduğumuz Hamsilos Koyu ve Karedenizin en uç noktası İnceburun'a çevirdik.
Bu arada Sinop'a gidip meşhur cevizli Sinop mantısını da tatmadan dönmenizi istemem.



Sinop merkezden havalimanı istikametine doğru yol aldığınızda hem sizi bekleyen güzel manzaralar eşliğinde önce Hamsilos'a daha sonra da İnceburun'a ulaşabilirsiniz. Yol üzerinde bir çok mesire alan bulunan Hamsilos Tatil köyüne giriş ücretli ayrıca konaklamak için pansiyon ve otellerde mevcut.  Şehirde  denize girmek, piknik yapmak, deniz bisikleti ile gezmek için en ideal yerlerden biri. Bence erken saatlerde gidilip hem pikniği yapıp hemde tertemiz denizine girip uzun uzun vakit geçirilebilecek en huzurlu yerlerden ve hatta Türkiye'nin saklı cennetlerinden bir köşesi Hamsilos.





Hamsilos'tan ayrılıp İnceburun'a vardığımız da güneş yavaş yavaş ışık oyunlarına başlamış mis gibi bir hava ile karşı karşıya kalmıştık. Yol boyu zaten çam ağaçlarının içerisinden geçerken oksijene de doyuyorsunuz. türkiyenin en kuzey noktası hırçın dalgaları ve karadenizin adına yakışır bir mavilikte olan İnceburun hani ilkokuldan bu yana okuduğumuz 36 42 kuzey paralelerinin 42 olan paraleli burası.

Tam uçta bulunan 1863 yıllarında yapılan tarihi fener de yaz kış kalan bir aile bulunmakta. Ayrıca etrafta yanınızda birşeyler götürürseniz yiyip oturabileceğiniz seyir teraslarıda mevcut. Bunun dışında   İnceburun'un benim inandığım ve acaba gerçekten başkalarına da böyle tılsımlı bir şekilde dokundu mu diye merak ettiğim bir havası var.

Uzun uzun kalıp kendi içime döndüğümde kalbimde farkında olmadığım kapıları açan ve görmekten kaçtığım şeyleri bana gösteren bir yer oldu. Her gidişimde bana iyi dokunan bir yanının olduğunu görüp çok farklı farkındalıklarla dönmüşümdür. O yüzden benim için yeri hep ayrıdır.

Bizim bu seyahatimiz bu kadardı fakat üç yıl önceki ziyaretimizde Erfelek Şelale'lerinide ziyaret etmiştik, orasıda doğa üstü bir yerdir görmenizi tavsiye ederim.

Sinop'la ilgili yazı yazmamı isteyen herkes için umarım faydalı olmuştur paylaştıklarım.
Kucak dolusu sevgiler...















Hiç yorum yok:

Yorum Gönder