Geçtiğimiz hafta sonunu ailecek bir yayla havası alarak geçirelim istedik.
Yurt dışından gelen akrabalar ile birlikte toplamda 7 kişiydik ve orada
konaklayacak yerler hakkında hiçbir fikrim yoktu.
Internette araştırmaya koyulduğumda yaylanın içerisinde
konaklayabileceğimiz sadece karavanlar ve yaylaya
1.5 km uzaklıkta bungalov evler olduğunu öğrendim.
Evet belki Amerika’yı yeniden keşfetmiyordum
ve şunun şurasında yaşadığım şehre 1.5 saatlik uzaklıktaydı
ama gidip göreceğim her yeni yer beni daha gitmeden heyecanlandırıyordu.
Çünkü doğanın içerisinde kaybolmak beni tamamlayan ve nefesimin iziyle beraber yaşama karışmamı sağlayan yegane şeydi.
Konaklamak için Aybastı Kent Ormanı’na ait olan 2 bungalov evi
gitmeden rezerve yaptık.
Oraya ulaştığımızda akşam olmuştu ve sis ve çise bastırmıştı.
Geceyi hep birlikte bir evde soba başında ısınarak geçirdik
ve sabah bizi karşılayacak olan manzara için heyecanlı bir şekilde uykuya daldık.
Sabah gökyüzü bize kıyağınız geçmiş, mis gibi pırıl pırıl bir hava ile bize günaydın demişti.
Hepimiz mutluyduk.
Çünkü malum yayla havasına hiç güven olmazdı
ve sisten dumandan hiç bir yer göremeden geri dönebilirdik.
Kahvaltıdan hemen sonra yola koyulduk.
Yaylaya yaklaştığımızda mesire alanlarında yayılan koyunları görünce
tüm çocukluğum bir bir geçti gözlerimin önünden.
Perşembe yaylasında hayvancılık hala sürmekteydi,
hatta yayla içinde kuzu eti ve manda yoğurdu yiyebileceğiniz
birçok yerde bulunmakta.
Biz rotamızı direk Çiseli Şelalesi'ne çevirdiğimizde Off-Roadcılarda
Karga Tepesi'nin yolunu tutmuştu.
Çiseli Şelalesi'ne giderken çıktı önümüze koyunlarını otlatan Burhan.
Kendisinden koyun ve kuzularının fotoğrafını çekebilir miyiz diye izin istediğimizde
sürüyü ürkütmeden ve tabi ki
koyun köpeğinin de dikkatini çekmeden yanlarına gelebileceğimizi belirtti.
Şimdi siz doğaya koyunlara ve kuzulara bakarken
ben size asıl iki cümleyle kendine hayran bırakan
Burhan’dan söz edeyim.
“14 Şubat’ta kaybettim abla ben babamı” dedi.
Yaşı benden belli ki büyüktü ama saygısından abla diye sesleniyordu.
Baba mesleği bu, dedi, yazları 6 ay yaylada koyunları yayıyormuş.
Biz onunla yanımızdaki meyvemizi paylaşmak
isteyince bize borçlu kalmamak için
“kaval çalayım mı size abla” dedi.
Herkes telefonunun kamerasını açıp onu videoya çekince utangaç ve mahcup bir halde
bir yerde paylaşıp paylaşmayacağımızı sordu.
Ben facebook ve whatsapp kullanıyorum diye söyleyince ben de,
sen bana numaranı ver ben sana whatsapptan göndereyim dedim.
Nasıl mahcup ve bir o kadar utangaç bir tavırla
artık herkesin her şeye ve herkese ulaşabildiği
şu dünya da bana dönüp “ayıp olmaz mı abla” dedi.
Olmaz dedim.
Bir yerlerde hala utanma duygusunun var olduğunu bilmek
ve bir yüzde hala ar nedir görebilmek
nasıl bir duygudur sadece sanırım ben gibiler hissedebilir.
Ve sen Burhan benim için bilmem kaç üniversite bitirmiş
insandan daha bilgesin
ve o yaşadığın güzel topraklar kadar
bakir yüreğin.
Burhan'la vedalaşıp tekrar yola koyulduğumuzda bir süre sonra araçları parkedip
şelaleye yürüyerek ulaştık.
Eğer Perşembe Yayla'sına giderseniz şelaleyi görmeden geri dönmeyin isterim hatta benim gibi çığlık çığlığa şelale karşısında çisesinde ıslanmanın tadınıda çıkarın
Şelale yolu üzerinde çocukluğumun tadı olan sıracalı bize göz kırptı
ve hepimiz bir anda dağılıp toplamaya başladık.
Akşam eve döndüğümüzde anlayacağınız ziyafet vardı.
Yayla merkezine geri dönüş yolumuzda bisiklet safari ekibi bizi selamlayarak geçti.
Perşembe Yaylası bisiklet safari ve off roadcıların gözde yaylalarından.
Yazları belirli tarihlerde yaylada off road yarışları ve yağlı güreş şenlikleri yapılmaktadır.
Yolumuzu mendereslere kuşbakışı bakmak için Karga Tepesine çevirdik ve karşımıza çıkan dantel gibi işlenmiş manzara karşısında mest olduk.
Bunca güzelliğin içerisinde tek hoşunuza gitmeyecek şey çarpık yapılaşma, maalesef doğaya en yakışmayan
şey betonarme yapılar burada da mevcut.
O nedenle yolunuz birgün Ordu'ya düşerse Perşembe Yaylası'nı ziyaret edip
o güzelliğe şahit olmadan dönmeyin.
Doğayla ve sevgiyle kalın...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder